Bazıları için aşk ilişkisi yaralarla ilerler. Bu kanlı görüntü kara sevdanın kartografyasıdır onlar için ve benim asla yerim yoktur bu haritada. Onlarla aynı kıtada oturmam.
İtiraf ediyorum: Üzüntüler ve pişmanlıklar içinde kendimi kaybetmekten korkuyorum aslında. Ve bunun adına hep şöyle dedim sanki: Kendimi eğitmek ve yeteneklerimi geliştirmek. Kendimi eğiterek kıskançlıklarımdan kaçabileceğimi sandım.
Belki bu büyük bir yalandı. Aşkın doğasından kaynaklanan bir çürümeyi adlandıracak olursam şöyle diyebilirim: Her şeyin ve herkesin ilerlediğini sandığı bir dünyada hiçbir yere gitmeyen bir adım.
Kıskançlığın bir çürüme olduğunu düşünüyorum. Parçalara ayrılmanın, kabuklarından sıyrılmanın, yaralanmış iç kısmın açık havayla, mikroplarla, ruhun doğasıyla karşılaşmasının başlangıcı olarak...
Çürümekten neden kaçtığımı hepiniz anlarsınız. Ölümden kaçıyorum ve bir o kadar da kıskançlıktan. Öldüren kıskançlık yoktur; kıskançlık zaten öldürür. İçindeki müziği, yaşı, çocuğu, fahişeyi, avcıyı ve avı da...